15 Aralık 2009 Salı

hiç

dört bin yana ateş kusuyor kırığıyla akan bağlar
sabah kokusunda anlamlar yerde teker teker
kargısıyla deştiğine sarılıp uyuyan adamın demokratik hikayesinden dinliyoruz :

kandırıla kandırıla gülmeye başlamış ve biraz susmuştu
ayna bana ne sunuyorsun ? bu mimiklerle anlatamazsın
derelerde kesik kollar , paçalar , kerteler , veda edenler , ederken geri nasıl döneceğini kurmaya başlayanlar , ler

bir konuştuğumuzu bir daha öldüremez olduğumuzdan beri uzayda dağılıyız

ben de seni senin beni ben yaptığın kadar belliyorum siyah saçlı giyinik kadın , sartre beni hiç adlamıyor , van gogh kendi derdinin tünelinde tepili
müziği kurban ettik , belasını siktik , emip hayvanlar gibi tükürdük iğrenç sokaklara , yarım buzlu yarım pisli sokaklara
her 10 dakikalık arada kurtardığımız dünyaları biriktirecek odalarımız da yok artık , kalmadı ki
kiralar hep artışta

beni her anlamadığında seni öldürdüm
beni her dinlemediğinde gömdüm
her anladığında ise seni yaralamaya çalışırken bu uçurumdan düşen ben olmuştum ve halimi unutmuştum

putlarımıza geri döndük sıkılıyken
böyle devirdaime uzay girsin
bükülmeden

sonra ben büyürken siyah renk damlamış ki feza da böyle karanlık bişeymiş zaten.
büyümek istemiyorum , siz gibi
ama ben başkayım , siz gibi
siz gibi o yaşta ve yakarıştayım

öyle de büyük bir katran ki şu tepeden yoğurulan , yeri delip de yer edindik içinde sıcağın
dev bir kara kapıyım işte kapanıyorum üstüme
çağırıyorum , duymuyorsunuz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder